hadis ilmi

[Ana sayfaya geri dön]


USUL’Ü HADİS İLMİ

 

Usulü Hadis dersleri

Usulü hadis ilmi ikiye ayrılır:

1- Rivayetül Hadis ilmi

2 Dirayetül Hadis ilmi

 

1-Rivayetül Hadis ilmi:

Hadisleri rivayet yönüyle inceleyen, sıhhat derecesini tayin ve tesbit eden, hadislerin bizlere hangi yollardan ne şekil ulaştığını bildiren ilim dalıdır. Bu ilim dalı muhaddislerin dalıdır. Hadisçiler, hadislerin
senedden daha çok rivayet yönünü ela alıp, sıhhatı tayin ve tesbitle uğraşmışlar.

2-Dirayetül hadis ilmi:

Hadisleri metin yönüyle ele alıp inceleyen, metinlerdeki mana ve kastı anlamaya imkân veren ilim dalıdır.
Bu saha da, fakihlerin, delillerden hüküm çıkaran âlimlerin ilim dalıdır. Fakihler, hadislerin senedinden daha çok metinlerine ağırlık vermişler, metinlerdeki manayı kastı ve inceliği tesbitle meşgul olmuşlardır.

 

Rivayetül Hadis ilmi:

Bir Hadisi şerif neden oluşur?

Bir hadis iki şeyden oluşur:

1-Sened

2-Metin

Sened: Raviler zinciri, hadisin rivayet silsilesi halkası, metne giden yoldur.

Metin: Senedin bittiği yerde başlayan cümledir.

 

Sened ve Metne bir misal verelim daha iyi anlaşılması için:

 

Senede misal:
 
İmam Ebu Hanife hadisi Zühri’den, o Enes bin Malikten, o da peygamber efendimiz s.a.v den şöyle buyurduğunu rivayet etti:

Metine misal: “Kim benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın. [1]

Bir söze cümleye hadis diyebilmemiz için mutlaka onun kabul edilebilir bir senedinin olması gerekir. Senedi olmayan, tespit edilemeyen bir söz, ne denli doğru olursa olsun hangi islami esaslara uygun düşerse düşsün, hadistir denemez, hadis diye nakledilemez.

 

Sened niçin vardır?

Sened, dinden olmayan şeylerin dine karışmasını engellemek için vardır. Sened, dinden olmayan şeylerin dine karışmasını engellemek için taa ilkgünden geliştirilmiş bir metotdur.

 

Sened olmasa ne olurdu?

Sened olmayınca hangi sözlerin Peygamber efendimiz s.a.v. ait olup olmadığını bilemez, tayin ve tesbit etme imkânımız olamazdı, isteyen istediğini, istediği şeyi din adına uydurabilirdi.

Sened, dinden olmayan şeylerin dine karışmasını engellemek ve dinden olduğu anlaşılan, tespit edilen şeyleri de korumak, muafa etmek için geliştirilmiş bir metotdur. Sened metodu dinden olduğu tesbit edilmiş şeyleri, dinden çıkarıp atmak için kullanılamaz. Bu aynı zamanda sened metodunun geliştirilme amaç ve gayesine terstir. Dinden olmayan şeylerin dine karışmasına karşı en büyük engel senedtir.

Bunun için büyük islam âlimleri, muhaddisler (hadisçiler) senede karşı çok titiz davranmış, kılı kırk yararcasına en ayrı noktalarına kadar incelemiş, işi çok sıkı tutmuşlardır.

 

İsnadın önemine dikkat çeken Hz. Ali r.a'de Kûfe mescidinde şu uyarıyı eksik etmemiştir: “Bu ilmi (hâdisi) kimden aldığınıza dikkat edin, zira o dindir”.[2

 

Muhammed ibn Sirin:

“Şüphesiz ki bu ilim dindir. Öyle ise dininizi kimlerden aldığınıza dikkat edin.”[3] derken

 

Abdullah ibn Mübarek:

“İsnad dindendir. Eğer isnad olmasa idi muhakkak her isteyen istediğini söylerdi”[4 demiştir.

Sened ravileri zikrederek okumaya isnad denir, çoğulu esaniddir. Sened ve isnad aynı manada da kullanılmaktadır.

İsnad, yalnız bu ümmete bahşedilmiş büyük bir şereftir. Bu ümmetten önce hicbir ümmete nasip olmamış bir meziyettir. Eğer bugün yahudi ve hırıstiyanların elinde Hz İsa ile Musa a.s. den sahih hadisler yoksa işte işin başında sıkı tutup sened metodunu geliştirmiş olmalarındandır. Bugün elimizde hadis kitapları varsa ve sahih hasen ve zayıf hadisler elimizin altındaysa bu sened metodu sayesindedir. Eğer taa ilk başlarda insanların kötüleri ortaya çıkıp yalan söylemeye başlamasalardı belki elimizde bugün bu sahih hadis kitapları olmaya bilirdi. Herşerde bir hayır vardır. 

Sened sorma işi Hz Osman r.a. hilafeti zamanında yaygınlaşmış bu durumu Muhammed ibn Sirin şöyle anlatmaktadır:

“Eskiden isnad sormazlardı. Fitne ortaya çıkınca:

-“Bize ravilerinizin adlarını söyleyin, demeye başladılar. Şimdi ehl-i sünnete dikkat ediliyor ve onların hadisleri kabul ediliyor; ehl-i bid’ata bakılıyor; onların hadisleri kabul edilmiyor”.[5]

Buna ne denli riayet edildiğine dair çok rivayet var ama konuyu uzatmamak için bir rivayetle yetinelim.

İmam Mücahid anlatıyor: Büşeyr el-Adevi ibn Abbas’a geldi ve hadis rivayet ederek:  Resulüllah s.a.v şöyle buyurdu: Resulüllah s.a.v böyle buyurdu... demeye başladı. İbn Abbas ise onun hadis rivayetine kulak vermiyor; ona bakmıyordu. Bunun üzerine Büşeyr:

-“Ey İbn Abbas! Aceb neden senin benim hadisime kulak astığını görmüyorum! Ben sana Resulüllah s.a.v.’den hadis okuyorum. Hâlbuki sen dinlemiyorsun? Dedi. İbn Abbas r.a. şu cevabı verdi:

-“Bir zamanlar biz bir kimseyi:

-“Resulüllah s.a.v söyle buyurdu... derken işittik mi gözlerimiz hemen ona yönelir; ve kulaklarımızı ona verirdik. Nezamanki insanlar her boyayı boyamaya başladılar; artık biz de tanıdığımız şeylerden başkasını onlardan almaz olduk”. [6]



[1] Müsnedi Ebu Hanife, Haskefi rivayeti; Buhari, ilim38; Müslim, Muakkime 3; Tirmizi, ilim 8; Ebu Davud, ilim 4; İbn Mace, Mukaddime 4; Darimi, Mukaddime 26; Ahmed bin Hanbel, Müsned I/65 (469).

[2] Kütübü sitte, Prof Dok İbrahim Canan.

[3]Müslim, mukaddime 5.

[4] Müslim, mukaddime 5.

[5]Müslim, Mukaddime 5
.
[6] Müslim, Mukaddime 4.

anket
 


Bu sayfayı nasıl buldunuz?
Iyi
normal
idare eder
kötü

(Sonucu göster)


sehir ismi veriniz
 
 
Bugün 21 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol